Bülent Kayabaş’ın anılarından …
“Pendik Tiyatrosu” adlı bir girişimde bulunmuştuk genç arkadaşlarla beraber. 1967’de, Kemal’le ilk kez orada tanışıp samimi olduk. Paramız yoktu beş kuruşsuz dönemlerimizdi. Geceleri yemek yedikten sonra, parasızlıktan çay bahçesine filan da gidemiyoruz.. Sabahı bekliyoruz fırınlar açılsın diye.
Fırından ekmek alıyoruz. O zamanlar ortalık o kadar sakin ki; manav domatesini biberini yerinde bırakıp gidiyor geceleri. Biz de o domateslerden alıp tuza banarak yiyoruz. Öyle geçiyor günler.. Provalar oldu, oyunlar başladı derken biz hâlâ, devamlı domates alıyoruz aynı tezgâhtan; ama bayağı alıyoruz yani. “Alıyoruz” dediğim, düpedüz çalıyoruz!..
Yıllar sonra o Kemal Sunal, ben Bülent Kayabaş olduktan sonra, bu anıyı anlattık birbirimize. Çok güldük, hüzünlendik, derken düştük Kemal’le Pendik yollarına, domateslerini çaldığımız o adamı bulmaya.. Bulduk da..
Tabii bu arada bayağı ünlü olmuşuz artık..”Vaaay!” dedi adam, “Ne arıyorsunuz siz burada?””Yahu Mehmet Amca” dedik, “Biz böyle böyle, aşağı yukarı iki günde bir senin kasalarından domatesleri çalar, tuza banar yerdik..
“Adam durdu durdu, bir ağlamaya başladı ki sorma.. “Ne oldu amca?” dedik. “Siz,” dedi. “nasıl bana söylemezsiniz? Siz bana neden gelmezsiniz? Ben size ne domatesi, her gün yemek verirdim!” diye ağlıyor. Biz ağlıyoruz, adam ağlıyor..
O zamanki insanların değeri, havanın, suyun, deniz kenarının tadı, her şey bir başkaydı. Beş kuruşsuz da olsak, başka hiçbir sorun aklımızda yer etmezdi o dönemlerde..
(BÜLENT KAYABAŞ/2016)
ZİYARETÇİ YORUMLARI
BİR YORUM YAZ