AVUSTRALYALI BİR GENCİN MÜSLÜMAN OLMA HİKAYESİ
Eski ismi Rubin yeni ismi Ebubekir olan Avustralyalı genç bir adamın Müslüman olma hikayesi:
Kısacası benim hikayem üniversitenin ilk senesinde başladı. Çok problemli bir sene geçirdim.
O sene annem ve babam ayrıldı, çok sevdiğim bir arkadaşım hayatını kaybetti ve köpeğim öldü…
Bu olaylar zannediyorum bazı soruları kendime sormama sebep oldu…
Ben neden buradayım? Hayatın gayesi nedir? Sabahları neden uyanıyorum? Hatta neden kendimi yoruyorum? Her neyse…
Bu sorular beni dini bir arayışa yöneltti…
Doğal olarak, bir Avustralyalı olarak ilk olarak Hıristiyanlığı araştırdım. Bir kilise kampına gittiğimi hatırlıyorum…
Hayatımda gittiğim en komik kamplardan biriydi. Herkes şarkı söylüyordu. Çok güzel sesleri vardı fakat bana çok garip geliyorlardı…
Herkes bana Allah’ın beni, ne kadar çok sevdiğini söylüyordu…
Bende düşünüyordum : “Allah beni seviyor mu? Benim köpeğim öldü” dedim…
Sübhanallah…
Sonra Hıristiyanlığı tüm yönleri ile aştırmaya devam ettim… Ama sonunda şunu fark ettim…
İncili eline alıp ta “cevap burada kardeşim” demiyorlardı…
Onun yerine bana, hemen kendi görüşlerinden cevap veriyorlardı…
Üniversite yıllarında part time olarak çalıştığım işyerinde Hindu dinine mensup bir arkadaşım vardı ve o dini araştırmaya başladım ve ona şu soruyu sordum:
Fil başlı adamın hikayesi nedir? Neden fil kafası var adamda?
Bana Genisha olduğunu söyledi ve bu arkadaşımı anlamakta çok zorluk çektim…
Benim aradığım kanıtlı bir şeydi… Kanıtsız bir şeyi kabul etmek istemiyordum…
Museviliği araştırdım gene aradığımı bulamadım… En son Budizm’e baktım…
Ve bu dini seçeceğimi zannettim… Bu en iyisi demiştim… Burada barışçıl insanlar vardı… Çok aktif insanlara benziyorlardı… Bana yakın bir din gibi geldi…
Çok yakın Hıristiyan bir arkadaşım bana hangi dinleri incelediğimi sordu…
Bende saymaya başladım… Musevilik, Hıristiyanlık, Budizm, Hinduizm ve diğerleri…
“Peki, İslam’a baktın mı ?” dedi…
İslam? Bunlar terörist… Ben bunları araştırmam dedim… Bunların nesini araştıracağım dedim…
Fakat bakın kendimi bir gün bir camiye giderken buldum… Bu benim son araştırmamdı… Ayakkabılar ayağımdayken camiden içeri girdim… Bir arkadaş namaz kılıyordu… Secdeye varırken neredeyse kafasına basıyordum…
Kardeşim Ebu Hamza kocaman entarisi (abaya) ve kocaman sakalı ile bana doğru geldi ve ilk söylediği şey: “ İyi günler arkadaş… Nereye gidiyorsun…” oldu
Sübhanallah! Ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu… Ve karşılama şekli beni çok etkilemişti…
Ailem beni her Pazar kiliseye sürüklerlerdi… Her dakikasından nefret ettim…
Öldükten sonra mikroorganizma yemeği olursunuz diye inanırlardı… Bu kadar… Ahiret yok… İlah yok… Her şey değersiz gibi…
İşte böyle ateist olarak yetiştirildim…
Diğer dinleri araştırırken sorduğum soruları Ebubekir ve arkadaşlarına da sordum…
Sübhanallah! Beni çok etkileyen bir şey oldu… Her defasında bir soru sorduğumda normal cevaptan ziyade Kuran’ı açıp cevap veriyorlardı…
Sonra bunlardan sıkıldım ve arkadaşlarımdan birine sordum: “Senin bu konular hakkındaki fikrin nedir? Neden kendi fikrini söylemiyorsun?”
“Allah’ın indirdiği ve söylediği kelimeler varken fikrim ne olabilir ki” dedi…
Sübhanallah! Bu cevap beni çok etkilemişti…
Sonra onlara Kuran’ı eve götürebilirmiyim diye sordum…
Kuran’ı okumaya başladım ve şunun farkına vardım… Hikaye okuyor gibi hissetmedim kendimi…
Sanki biri bana emir veriyormuş gibi, biri yapmam gerekenleri söylüyormuş gibi hissettim…
Bir gece ruhani bir ortam hazırlamaya karar verdim… Bir mum yaktım… Pencereleri açtım…
Güzel bir yaz akşamı idi… Oturup düşünüyordum… Bugün son olmalıydı… Bu akşam o akşam olmalıydı…
“Kuran’ı okurken kafamdaki soruların tüm kanıtlarını görüyordum fakat yinede ufak bir kıvılcıma ihtiyacım vardı…” Dedim ki:
“Allah. Bu benim beklediğim vakit… Şimdi İslam’a katılmaya hazır olduğum vakit… Tek istediğim şey, bir işaret…
Mesela, bir yıldırım düşmesi olabilir. Ya da evimin yarısının yere düşmesi olabilir… Bunlar senin için küçük şeyler… Sen Dünya’yı yarattın… Hadi…”
“Sübhanallah! Hiçbir şey ama hiçbir şey olmadı…” Ve kendi kendime:
“Son şansım İslam’dı ve ben onu bulamadım” dedim…
“Kuran’ı tekrar elime aldım. En son okurken kaldığım sayfayı açtım…”
Bir sonraki sayfanın ilk ayeti: “ İçinizde işaret arayanlar için size zaten yeteri kadar göndermedik mi… Etrafınıza bakın… Yıldızlara bakın… Suya bakın… Bunlar ilim insanları için işaretler”
“Subhanallah!”
“Kafama battaniyeyi örttüm… Uyuyor numarası yaptım… Korkmuştum…”
“Bütün işaretler baştan beri etrafımdayken kendi aradığım işaretlere karşı ne kadar kibirli olduğuma inanamadım”
“Bu dünyaya sahip olmamız, bu canlıların var olması. Bunlar bizim için işaretlerdir”
“Ertesi gün karar verdim… Bu kadar… Müslüman oluyorum…”
“Açıkçası altı ay kadar İslam’ı araştırdım…”
“Bu kadar. Şimdi şehadet getireceğim… Ne söyleyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu…”
Herhalde yatsı namazına yakındı… İçeri girdim. İnanamadım. Cami’de bin’e yakın insan vardı”
“Subhanallah! Şu dine bak… Ne kadar güçlüler…”
“İşte orada oturdum… İtiraf etmeliyim… Çok heyecanlıydım… Ayağa kalktım… Şu kelimeleri söylemen lazım dendi”
“Eşhedü.. Bende.. Ne? Eş… Ne ? dedim”
“İngilizce söyleyebilir miyim dedim. Önce Arapça söylemen lazım dediler”
“Ayağa kalktım. Kelimeleri söylemeye başlar başlamaz bütün korkum gitti…”
“Sanki beynimde biri soğuk su musluğunu açtı… Tertemiz hissettim… Kelimeleri söyledim…”
“Tekbir, Alahu ekber deyip sonra beni öpüp koklamaya başlamalarını beklemiyordum…”
“Hayatımda hiç o kadar kişi tarafından öpülmemiştim… İtiraf etmeliyim… Çok güzel bir gündü…”
“O gün, hiç sahip olamayacağım kadar kardeşim oldu…”
“O günden sonra hiç geçmişe bakmadım… Ailem bile bu dinin beni çok iyi bir insan haline getirdiğinin farkına vardılar…”
“ O günden beri kendimi çok huzurlu hissediyorum…”
“ Babam kısa bir süre önce benden Kuran istedi”
“Bana dedi ki: Sen Müslüman olduğundan beri çok daha iyi biri oldun… Çok daha güvenilir oldun… Artık arabam bozulduğunda seni arayıp beni alman için arayabilirim” . . .
Selam ve Dua ile . . .