Yeni filmine beni almazsa Cem Yılmaz kaybeder
Türkiye’nin sadece en komik değil aynı zamanda en zeki, en hazırcevap, en hınzır kadınlarından Ayşen Gruda. Lafını asla esirgemiyor. “Sanatçı etliye sütlüye karışmalı” diyor. Tuhaf bir çekiciliği var, mıknatıs gibi. Saatlerce oturup dinleyebilirsiniz onu. Ben de öyle yaptım, bayram röportajı bahane, sohbet şahane oldu.
Hazır tiyatroda buluşmuşken, yeni oyununuzla başlayalım sohbete…
– Bu sene iki oyunum var. Biri “40’ından Sonra”, diğeri de “Deli Kadın”. “40’ından Sonra” beş kişilik bir oyun. Alfonso Paso’nun oyunu. Biz mekan, zaman, isimler her şeyi kaldırdık ve herkese hitap etmesini istedik.
* 40’ından sonra ne oluyor hayatta? Sizde nasıl oldu?
– İnsan daha iyi yaşamaya başlıyor. Daha enerjik oluyor. İnsan yaş aldıktan sonra başka şeyler biriktirmiş oluyor. Farklı düşünebiliyor. Gençlere daha fazla yardımcı olabiliyor. Dünyayı tanımak istiyor. Bizde emekli maaşları az olduğu için insanlar köşelerine çekiliyorlar. Ama 70-80’lerinde dünya seyahatine çıkmış çiftler var dünyada. Bu oyun onu anlatıyor.
* Siz emekli olmadınız. Olmayacaksınız. İşkolik misiniz acaba?
– Evet. Son derece işkolik bir insanım. İşten vazgeçmek, çürümek demek olur benim için.
* Peki emekli hayatı yaşayanlara bir tavsiyeniz olur mu?
– Emekli olunca kendilerini kurutmasınlar. Gezsinler bol bol. Herkese şunu tavsiye ediyorum; çocuk yuvalarında anasız babasız çok çocuk var ve hepsi sevgiye muhtaç, onlara annelik yapabilirler. Haftanın belli günlerinde onları ziyaret edip, sevgi vermek, sevgi, enerji almak çok güzel olabilir
VATAN ŞAŞMAZ’I HEP GÜLÜMSERKEN HATIRLIYORUM
* Oyunda gelgitleri olan bir kadını canlandırıyorsunuz. Nasıl bir değişime uğruyor?
– Sevgi işin içine girince iyileşiyor. Yanındaki erkekle birlikte.
* Bir ilişki insanı iyileştirebilir mi?
– İyileştirebilir ama kötü de edebilir. Alın işte Vatan Şaşmaz’ın ilişkisi. Bak neler oldu…
* Tanır mıydınız Vatan Şaşmaz’ı?
– En son senin derneğin HAÇİKO’nun gecesinde ödül aldığımda bir araya geldik. Benim çok arkadaşlığım yoktu ama beğenirdim ve severdim kendisini. Onu hep gülümserken hatırlıyorum.
MÜJDAT ŞİMDİ EN İYİ ARKADAŞIM
* Düzgün bir ilişki yürütebilmek için ne yapmak gerek?
– Biri kızdığı zaman öteki susmayı başarırsa ilişkiler yürüyor. Aşk sevgiye, sevgi de dostluğa dönüşür. Aşk yakar, yıkar, geçer, sevgi bir rıhtım olur. Sonra dostluk, eğer oraya kadar götürebilirsen, çok güzel bir şey.
* Siz susan kadınlardan mısınız diye soracağım ama cevabı az çok tahmin ediyorum.
– Ben hayatta susmam. O yüzden ayrıldım. Susan birisine kızıyordum ama. “Konuş, kavga et” diyordum.
* Erkeklerin cümleleri az bize göre…
– Ama bu hem yönetmen hem yazar. Cümlesi olmayan biri değil yani.
* Müjdat Gezen’le aşk yaşamışsınız, geçen kendisi söyledi. Uzun uzun mektuplar yazarmış size…
– Evet, kiloyla. Müjdat’ı bir düşün, neleri var anlarsın.
Okur muydunuz hepsini?
– Okurdum. Güzel yazardı. Edebi değeri vardı.
* Neden bitti ilişkiniz?
– Çocuktuk biz o zaman. Hayata başka bakıyorduk. Şimdi Müjdat en iyi arkadaşlarımdan. Bak şimdiki evliliği ne güzel gidiyor.
* Müjdat bey mi susuyor?
– Yok. Eşi Leyla susan. Ama onlar çok da kavga etmezler
SANATÇI MUHALİF OLMALI
* “Sanatçı muhalif olmalıdır” dediniz…
– Öyle düşünüyorum.
* Etliye sütlüye dokunmayanlar, kendilerini düşünüyorlar daha çok değil mi?
– O dokunmayanlar etle sütün arasında tost mu olur artık bilemiyorum. Tavada mı kızartırlar onları, ayran mı yaparlar… Ama görmeden yaşamak ot gibi bir şey.
* “Barış zordur, savaş kolaydır” demişsiniz.
– Barış güzel ama barışta kalabilmek zor.
* Savaş biter mi?
– Maalesef bitmez… Böyle petrol savaşı olarak görünüyor, su savaşı yapıyorlar. Asıl su savaşı, bütün dünyada.
PASAJDAN 15 LİRAYA ELBİSE ALIYORUM
* Sizin tarzınız da beğeniliyor. Nasıl gelişti bu estetik gözünüz? Modayı takip ediyor musunuz?
– Hiç takip etmiyorum. Bir şey görüp beğenirsem alıyorum.
* Nereden alışveriş yapıyorsunuz?
– Her yerden. Burada Kadıköy’de bir pasaj var. Oradan dört tane elbise aldım, hepsi de çok şirin. Fiyatları da 15 lira, 20 lira. Yani o kadar para vermem ben elbiselere.
EVDE NAKİT PARA VE SU OLMADIĞINDA ÇOK KORKARIM
* Bu koşturmaya yorulmuyor musunuz?
– Ben evde durunca daha çok yoruluyorum, orayı düzelt, şurayı süpür. Titizlik ve düzen hastalığı var bende. Obsesif bir şey.
* Para ne ifade ediyor sizin için?
– Evde nakit para olmadığında ve su bittiği zaman çok korkarım. Su olmayınca kuruyacağım zannediyorum. Su ve bir miktar nakit para olacak evde. Ama para araç olmalı, amaç olmamalı.
YENİ KADIN KOMEDYENLER GELİYOR
* Komedi mi, dram mı? Hangisini daha çok seviyorsunuz?
– Komediyi. Güldürmeyi seviyorum.
* Türkiye’de kadın komedyen sayısı yok denecek kadar azdı bir ara…
– Yeniler geliyor. Güzel güzel geliyorlar. “Güldür Güldür”deki kızlar mesela. Hepsini beğeniyorum. Oğlanları da beğeniyorum. Ben onlarla “Dedemin Fişi” filmini çektim. Tanıyorum onları, setin arkasındaki hallerini de biliyorum, çok şekerler. Mudurnu mudur o tavukların olduğu yer? Orada hiçbir şey yok, telefon dahi çekmiyor, mahrumiyet bölgesi ama biz orada çok eğlendik, çok güldük. Tabii BKM’nin de prodüksiyonu çok iyiydi. Yani akşamüstü ormanın içinde pasta kesip yiyorduk.
* Ertem Eğilmez setinin devamı gibi olmuş.
– Devamı gibi oldu. Zaten Necati (Akpınar) de öyle bir adam, çok severim.
BABAM ÖLMESEYDİ OYUNCU OLMAZDIM
* Oyuncu olmak hayalleriniz arasında mıydı?
– Hayır, asla değildi. Avukat olmak istiyordum. Babam ölünce ablamla birlikte çalışmak zorunda kaldık. Ablam Ayten Erman bu işi yapıyordu, ben de en yakınımdaki bu işe girdim. Tamamen tesadüf. Babam ölmeseydi oyuncu olmazdım.
* Çok iyi bir avukat olurdunuz herhalde.
– Evet, gevezeyim ben. Herhalde hakim olmaya kadar giderdim.
* İlk sahnenizi hatırlıyor musunuz?
– İlk Çorlu’da çıktım sahneye. Bir vodvildi. Hizmetçi kızı oynuyordum. Üçüncü replikten sonra alkış geliyor, dördüncü replikten sonra alkış geliyor. Üstüme almıyorum. Dışarı bir çıktım, ablalar abiler beni bir kucakladılar, inanamadım.
* Kaç yaşındasınız o zaman?
– 14.
* Doğal yetenek böyle bir şey herhalde…
– Ben tiyatro eğitimi almadım. Ustalardan öğrendim baka baka, dinleye dinleye.
İLK PARAMLA ALDIĞIM SAATİ HÂLÂ SAKLIYORUM
* İlk paranızla ne yaptınız?
– Nacar marka bir kol saati aldım. Para biriktiriyorduk biz. Annemize para gönderiyorduk. Ama o saat için kıydım paraya. Hâlâ da durur o saat.
* Kariyerinizde dönüm noktası dediğiniz şey nedir?
– Televizyon. O zaman tek kanal vardı ve herkes onu izliyordu. Korhan Abay’la yaptığım iki skeçle hayatım başka bir yere döndü. Sinema hayatım başladı. Ertem Eğilmez’i tanıdım.
* Neler öğrendiniz ondan?
– Ertem Eğilmez’den sinemayı, sinemadaki disiplini, sinemanın zekayla bir araya geldiğinde nasıl güzel bir şey olduğunu, insanlara neler öğretebileceğini öğrendim. İlk Hababam setine gittim. 25 gün öyle oturdum. Hiçbir şey sormadım. Oynayacak mıyım, para alacak mıyım? Oturdum, bekledim. Sonra bir gün minicik bir rol geldi; yarışmayı idare eden öğretmen. Onu oynadım. İyi ki de sormamışım, oturmuşum. Çünkü o önce mutfağa bakardı. Hırlı mıyım, hırsız mıyım, ne yapıyorum, uyumum ne? Uyumlu olmayanı istemezdi. Ekibe uygunum, arkadaşlıklarım güzel. Bunları gördükten sonra bana rol verdi ve çekirdek kadroya girdim.
* Set araları nasıl geçerdi Hababam’da?
– Çok eğlenerek çekiyorduk. Ama biz komiklik yapmadık. Yapmamıza da Ertem abi müsaade etmezdi. Herkes verilen rolü oynuyordu. Zaten “Ben komiklik yapacağım, seni güldüreceğim” dersem minder komiği olursun.
* Yeşilçam’ı şimdiki Türk sinemasıyla karşılaştırsanız neler söylersiniz?
– Ben Yeşilçam’ın dışında çok Avrupai bir gözle idare edilen bir şirketle çalıştım. Yani bizim özel aşçımız vardı. Ertem abi set işçilerine bile “Tıraşlı geleceksin, her gün kıyafetini değiştireceksin, mis gibi kolonya kokacaksın” derdi.
ŞENER ŞEN’DEN DAHA KOMİĞİM
* Size “Şener Şen’in kadın karşılığı” diyorlar.
– Ben Şener’den daha komiğim.
* Var mı peki kendinize rakip gördüğünüz biri? “En komik benim” mi diyorsunuz yoksa?
– Hayır. Ben hiç öyle rakip falan görmem kendime. Herkes görevini yaparsa tadından yenmez.
* “Cem Yılmaz’ın yeni filminde kadroda Ayşen Gruda da olsa keşke” diyorlar.
– Ben yoksam Cem Yılmaz kaybeder, ben değil. Al sana manşet!
TAKSİDE BİR OĞLANA “BANA ANNE DEME” DEDİM
* “Abla deme bana, abla deme bana…” Bu repliğiniz dillere pelesenk. Hissederek mi söylüyordunuz?
– Onların hepsi, yeminle senaryoda yazılmış şeyler.
* Ama sanki siz de dermişsiniz gibi…
– Yoo herkes bana abla diyor. Sadece abla değil, yenge de diyorlar. Akrabalık bağım yok, niye yengeyim? Bir de anne diyenler var. Bir oğlan söyledi takside, “Anne deme bana, ben senin annen değilim” dedim. Hep birbirimize akrabaymışız gibi davranıyoruz.
* En çok ne denmesinden hoşlanıyorsunuz peki?
– Ayşen. Adile (Naşit) abla Ayşo derdi. Bir tek o Ayşo derdi. Çok severdim Ayşo demesini.
“MANYAMIŞ” KELİMESİNİ BEN UYDURDUM
* Manyamış da sizden gelen bir kelimeymiş…
– Evet, ben uydurdum. İyi oldu ama.
* Adile Naşit demişken, “Benim için dünyanın en güzel kadınıdır” demişsiniz.
– Evet, öyle. Yemeğe giderdik, dünya güzeli kadınlar otururdu. Adile abla bir gelirdi, bütün erkekler onun yanına giderdi.
* O başka bir enerji tabii, kendine çekiyor. Güzellik bir yere kadar…
– Başka bir enerji. Salaksa, angutsa, oturuyorsa ben ne yapayım o güzelliği? Ben her zaman torunuma da şunu söyledim, bir hanımla tanışırsan, iş sekse kadar giderse, 12 saat seks yap. Geriye kalıyor 12 saat. O 12 saati düşün. Ne yapacaksın o kadar zaman? Ona göre seç birlikte olacağın kişiyi.
Yeni filmine beni almazsa Cem Yılmaz kaybeder
Türkiye’nin sadece en komik değil aynı zamanda en zeki, en hazırcevap, en hınzır kadınlarından Ayşen Gruda. Lafını asla esirgemiyor. “Sanatçı etliye sütlüye karışmalı” diyor. Tuhaf bir çekiciliği var, mıknatıs gibi. Saatlerce oturup dinleyebilirsiniz onu. Ben de öyle yaptım, bayram röportajı bahane, sohbet şahane oldu.
– Bu sene iki oyunum var. Biri “40’ından Sonra”, diğeri de “Deli Kadın”. “40’ından Sonra” beş kişilik bir oyun. Alfonso Paso’nun oyunu. Biz mekan, zaman, isimler her şeyi kaldırdık ve herkese hitap etmesini istedik.
* 40’ından sonra ne oluyor hayatta? Sizde nasıl oldu?
– İnsan daha iyi yaşamaya başlıyor. Daha enerjik oluyor. İnsan yaş aldıktan sonra başka şeyler biriktirmiş oluyor. Farklı düşünebiliyor. Gençlere daha fazla yardımcı olabiliyor. Dünyayı tanımak istiyor. Bizde emekli maaşları az olduğu için insanlar köşelerine çekiliyorlar. Ama 70-80’lerinde dünya seyahatine çıkmış çiftler var dünyada. Bu oyun onu anlatıyor.
* Siz emekli olmadınız. Olmayacaksınız. İşkolik misiniz acaba?
– Evet. Son derece işkolik bir insanım. İşten vazgeçmek, çürümek demek olur benim için.
* Peki emekli hayatı yaşayanlara bir tavsiyeniz olur mu?
– Emekli olunca kendilerini kurutmasınlar. Gezsinler bol bol. Herkese şunu tavsiye ediyorum; çocuk yuvalarında anasız babasız çok çocuk var ve hepsi sevgiye muhtaç, onlara annelik yapabilirler. Haftanın belli günlerinde onları ziyaret edip, sevgi vermek, sevgi, enerji almak çok güzel olabilir.
VATAN ŞAŞMAZ’I HEP GÜLÜMSERKEN HATIRLIYORUM
* Oyunda gelgitleri olan bir kadını canlandırıyorsunuz. Nasıl bir değişime uğruyor?
– Sevgi işin içine girince iyileşiyor. Yanındaki erkekle birlikte.
* Bir ilişki insanı iyileştirebilir mi?
– İyileştirebilir ama kötü de edebilir. Alın işte Vatan Şaşmaz’ın ilişkisi. Bak neler oldu…
* Tanır mıydınız Vatan Şaşmaz’ı?
– En son senin derneğin HAÇİKO’nun gecesinde ödül aldığımda bir araya geldik. Benim çok arkadaşlığım yoktu ama beğenirdim ve severdim kendisini. Onu hep gülümserken hatırlıyorum.
MÜJDAT ŞİMDİ EN İYİ ARKADAŞIM
* Düzgün bir ilişki yürütebilmek için ne yapmak gerek?
– Biri kızdığı zaman öteki susmayı başarırsa ilişkiler yürüyor. Aşk sevgiye, sevgi de dostluğa dönüşür. Aşk yakar, yıkar, geçer, sevgi bir rıhtım olur. Sonra dostluk, eğer oraya kadar götürebilirsen, çok güzel bir şey.
* Siz susan kadınlardan mısınız diye soracağım ama cevabı az çok tahmin ediyorum.
– Ben hayatta susmam. O yüzden ayrıldım. Susan birisine kızıyordum ama. “Konuş, kavga et” diyordum.
* Erkeklerin cümleleri az bize göre…
– Ama bu hem yönetmen hem yazar. Cümlesi olmayan biri değil yani.
* Müjdat Gezen’le aşk yaşamışsınız, geçen kendisi söyledi. Uzun uzun mektuplar yazarmış size…
– Evet, kiloyla. Müjdat’ı bir düşün, neleri var anlarsın.
* Okur muydunuz hepsini?
– Okurdum. Güzel yazardı. Edebi değeri vardı.
* Neden bitti ilişkiniz?
– Çocuktuk biz o zaman. Hayata başka bakıyorduk. Şimdi Müjdat en iyi arkadaşlarımdan. Bak şimdiki evliliği ne güzel gidiyor.
* Müjdat bey mi susuyor?
– Yok. Eşi Leyla susan. Ama onlar çok da kavga etmezler.
SANATÇI MUHALİF OLMALI
* “Sanatçı muhalif olmalıdır” dediniz…
– Öyle düşünüyorum.
* Etliye sütlüye dokunmayanlar, kendilerini düşünüyorlar daha çok değil mi?
– O dokunmayanlar etle sütün arasında tost mu olur artık bilemiyorum. Tavada mı kızartırlar onları, ayran mı yaparlar… Ama görmeden yaşamak ot gibi bir şey.
* “Barış zordur, savaş kolaydır” demişsiniz.
– Barış güzel ama barışta kalabilmek zor.
* Savaş biter mi?
– Maalesef bitmez… Böyle petrol savaşı olarak görünüyor, su savaşı yapıyorlar. Asıl su savaşı, bütün dünyada.
PASAJDAN 15 LİRAYA ELBİSE ALIYORUM
* Sizin tarzınız da beğeniliyor. Nasıl gelişti bu estetik gözünüz? Modayı takip ediyor musunuz?
– Hiç takip etmiyorum. Bir şey görüp beğenirsem alıyorum.
* Nereden alışveriş yapıyorsunuz?
– Her yerden. Burada Kadıköy’de bir pasaj var. Oradan dört tane elbise aldım, hepsi de çok şirin. Fiyatları da 15 lira, 20 lira. Yani o kadar para vermem ben elbiselere.
EVDE NAKİT PARA VE SU OLMADIĞINDA ÇOK KORKARIM
* Bu koşturmaya yorulmuyor musunuz?
– Ben evde durunca daha çok yoruluyorum, orayı düzelt, şurayı süpür. Titizlik ve düzen hastalığı var bende. Obsesif bir şey.
* Para ne ifade ediyor sizin için?
– Evde nakit para olmadığında ve su bittiği zaman çok korkarım. Su olmayınca kuruyacağım zannediyorum. Su ve bir miktar nakit para olacak evde. Ama para araç olmalı, amaç olmamalı.
YENİ KADIN KOMEDYENLER GELİYOR
* Komedi mi, dram mı? Hangisini daha çok seviyorsunuz?
– Komediyi. Güldürmeyi seviyorum.
* Türkiye’de kadın komedyen sayısı yok denecek kadar azdı bir ara…
– Yeniler geliyor. Güzel güzel geliyorlar. “Güldür Güldür”deki kızlar mesela. Hepsini beğeniyorum. Oğlanları da beğeniyorum. Ben onlarla “Dedemin Fişi” filmini çektim. Tanıyorum onları, setin arkasındaki hallerini de biliyorum, çok şekerler. Mudurnu mudur o tavukların olduğu yer? Orada hiçbir şey yok, telefon dahi çekmiyor, mahrumiyet bölgesi ama biz orada çok eğlendik, çok güldük. Tabii BKM’nin de prodüksiyonu çok iyiydi. Yani akşamüstü ormanın içinde pasta kesip yiyorduk.
* Ertem Eğilmez setinin devamı gibi olmuş.
– Devamı gibi oldu. Zaten Necati (Akpınar) de öyle bir adam, çok severim.
* Oyuncu olmak hayalleriniz arasında mıydı?
– Hayır, asla değildi. Avukat olmak istiyordum. Babam ölünce ablamla birlikte çalışmak zorunda kaldık. Ablam Ayten Erman bu işi yapıyordu, ben de en yakınımdaki bu işe girdim. Tamamen tesadüf. Babam ölmeseydi oyuncu olmazdım.
* Çok iyi bir avukat olurdunuz herhalde.
– Evet, gevezeyim ben. Herhalde hakim olmaya kadar giderdim.
* İlk sahnenizi hatırlıyor musunuz?
– İlk Çorlu’da çıktım sahneye. Bir vodvildi. Hizmetçi kızı oynuyordum. Üçüncü replikten sonra alkış geliyor, dördüncü replikten sonra alkış geliyor. Üstüme almıyorum. Dışarı bir çıktım, ablalar abiler beni bir kucakladılar, inanamadım.
* Kaç yaşındasınız o zaman?
– 14.
* Doğal yetenek böyle bir şey herhalde…
– Ben tiyatro eğitimi almadım. Ustalardan öğrendim baka baka, dinleye dinleye.
İLK PARAMLA ALDIĞIM SAATİ HÂLÂ SAKLIYORUM
* İlk paranızla ne yaptınız?
– Nacar marka bir kol saati aldım. Para biriktiriyorduk biz. Annemize para gönderiyorduk. Ama o saat için kıydım paraya. Hâlâ da durur o saat.
* Kariyerinizde dönüm noktası dediğiniz şey nedir?
– Televizyon. O zaman tek kanal vardı ve herkes onu izliyordu. Korhan Abay’la yaptığım iki skeçle hayatım başka bir yere döndü. Sinema hayatım başladı. Ertem Eğilmez’i tanıdım.
* Neler öğrendiniz ondan?
– Ertem Eğilmez’den sinemayı, sinemadaki disiplini, sinemanın zekayla bir araya geldiğinde nasıl güzel bir şey olduğunu, insanlara neler öğretebileceğini öğrendim. İlk Hababam setine gittim. 25 gün öyle oturdum. Hiçbir şey sormadım. Oynayacak mıyım, para alacak mıyım? Oturdum, bekledim. Sonra bir gün minicik bir rol geldi; yarışmayı idare eden öğretmen. Onu oynadım. İyi ki de sormamışım, oturmuşum. Çünkü o önce mutfağa bakardı. Hırlı mıyım, hırsız mıyım, ne yapıyorum, uyumum ne? Uyumlu olmayanı istemezdi. Ekibe uygunum, arkadaşlıklarım güzel. Bunları gördükten sonra bana rol verdi ve çekirdek kadroya girdim.
* Set araları nasıl geçerdi Hababam’da?
– Çok eğlenerek çekiyorduk. Ama biz komiklik yapmadık. Yapmamıza da Ertem abi müsaade etmezdi. Herkes verilen rolü oynuyordu. Zaten “Ben komiklik yapacağım, seni güldüreceğim” dersem minder komiği olursun.
* Yeşilçam’ı şimdiki Türk sinemasıyla karşılaştırsanız neler söylersiniz?
– Ben Yeşilçam’ın dışında çok Avrupai bir gözle idare edilen bir şirketle çalıştım. Yani bizim özel aşçımız vardı. Ertem abi set işçilerine bile “Tıraşlı geleceksin, her gün kıyafetini değiştireceksin, mis gibi kolonya kokacaksın” derdi.
ŞENER ŞEN’DEN DAHA KOMİĞİM
* Size “Şener Şen’in kadın karşılığı” diyorlar.
– Ben Şener’den daha komiğim.
* Var mı peki kendinize rakip gördüğünüz biri? “En komik benim” mi diyorsunuz yoksa?
– Hayır. Ben hiç öyle rakip falan görmem kendime. Herkes görevini yaparsa tadından yenmez.
* “Cem Yılmaz’ın yeni filminde kadroda Ayşen Gruda da olsa keşke” diyorlar.
– Ben yoksam Cem Yılmaz kaybeder, ben değil. Al sana manşet!
TAKSİDE BİR OĞLANA “BANA ANNE DEME” DEDİM
* “Abla deme bana, abla deme bana…” Bu repliğiniz dillere pelesenk. Hissederek mi söylüyordunuz?
– Onların hepsi, yeminle senaryoda yazılmış şeyler.
* Ama sanki siz de dermişsiniz gibi…
– Yoo herkes bana abla diyor. Sadece abla değil, yenge de diyorlar. Akrabalık bağım yok, niye yengeyim? Bir de anne diyenler var. Bir oğlan söyledi takside, “Anne deme bana, ben senin annen değilim” dedim. Hep birbirimize akrabaymışız gibi davranıyoruz.
* En çok ne denmesinden hoşlanıyorsunuz peki?
– Ayşen. Adile (Naşit) abla Ayşo derdi. Bir tek o Ayşo derdi. Çok severdim Ayşo demesini.
“MANYAMIŞ” KELİMESİNİ BEN UYDURDUM
* Manyamış da sizden gelen bir kelimeymiş…
– Evet, ben uydurdum. İyi oldu ama.
* Adile Naşit demişken, “Benim için dünyanın en güzel kadınıdır” demişsiniz.
– Evet, öyle. Yemeğe giderdik, dünya güzeli kadınlar otururdu. Adile abla bir gelirdi, bütün erkekler onun yanına giderdi.
* O başka bir enerji tabii, kendine çekiyor. Güzellik bir yere kadar…
– Başka bir enerji. Salaksa, angutsa, oturuyorsa ben ne yapayım o güzelliği? Ben her zaman torunuma da şunu söyledim, bir hanımla tanışırsan, iş sekse kadar giderse, 12 saat seks yap. Geriye kalıyor 12 saat. O 12 saati düşün. Ne yapacaksın o kadar zaman? Ona göre seç birlikte olacağın kişiyi.
* İlişki için var mı başka tüyolarınız? Kadınlara ne dersiniz mesela?
– Kadınlara ne söyleyeceğim? Kadınlar bilir işini. Böyle parantez içinde bir şeyler söylemekle olmuyor. Denemeyle oluyor.
* Herkeste farklı işliyor yani…
– Tabii. Mesela sen birini beğenirsin. Ben derim bunun neyini beğeniyor acaba? Ama bu başka bir şey. Kimyanın uyuşması önemli.
DİZİDE OĞLANLA KIZ YAKIŞMAZSA O İŞ TUTMAZ
* Filmlerde de diyorlar ya “kimyaları tuttu”…
– Ben filmlerde ve dizilerde oğlanla kızın birbirine yakışmasını isterim. Yakışmazsa o film ya da dizi tutmaz. Hele dizide hiç.
* En yakıştırdığınız çift kim?
– Değişiyor. Bir filmde oynamıştım, kız çok güzel, oğlan da çok hoştu. İsimlerini unuttum. Öyle bir duruyorlardı ki, inanılmaz iki objeydiler ve bir aradalardı. Müthiştiler.